BiricimBiricim

KISA OZETLER



Tolkien'in Eserlerine Bir Bakış

Merhaba sevgili Yüzük Dostları; bu bölümde Tolkien'in eserleri konusunda, yeni başlayan veya bilgilerini tazelemek isteyen arkadaşlara, kısa bilgiler vereceğiz. Tabi ilk başlangıç Yüzüklerin Efendisi üçlemesiyle olacak.
Cilt 1-Yüzük Kardeşliği: Tolkien bu üçlemenin ilk kitabında Hobbit ile basitçe bir giriş yaptığı Ortadünya temasını daha da genişleterek okuyucuya genel bir bakış açısı kazandırmayı ve Yüzük kardeşliği nin dağılmasına kadar olan aşamaları anlatmayı amaçlamış. Biz de o yüzden girişte sizin aklınıza takılacağını düşündüğümüz konuları anlatmayı uygun gördük. Ve bunları maddeler halinde açıkladık.

Genel bakış: Bundan çok uzun zaman önce Ortadünya adlı bir coğrafyada yaşanan bir olayın anlatımı var kitapta. ıyilik ile kötülüğün mücadelesinin tam ortasında bu sefer hiç alışılmadık bir materyal var. Bir yüzük; alelade görünümde, üzerinde hiç bir işaret ve taş taşımayan, görünürdeki tek özelliği takan insanı görülmez yapmak olan basit bir yüzük. Ama bu yüzüğü elde etmek isteyen güçlere bakınca , Yüzüğün güçlerinin hiç de alelade olmadığını anlıyoruz ilk bölümlerde. Karanlık diyarın efendisi Sauron bu yüzüğü elde ederse gücü tamamlanacak, zaferi tam ve kusursuz olacak. Ama
karanlığı engellemek isteyenler de var Ortadünya'da ve kendi aralarında ikiye ayrılıyorlar. Yüzüğü düşmana karşı kullanmayı düşünenler ve yüzüğü yok ederek düşmanın direncini kırmayı, onu en büyük silahından mahrum bırakmayı savunanlar. Tartışmalar sonucunda Yüzük'ün yapıldığı yer olan Ateş Dağı'na atılarak yokedilmesine karar veriliyor. Bu görevi yerine getirmek için de
bir grup oluşturuluyor. Yüzük Kardeşliği bu grubun ortak ismi. Grubun içinde iki ınsan, dört Hobbit, bir Elf, bir Cüce ve bir Büyücü var. Grup görevini yerine getirmek için yola koyuluyor ve çeşitli maceralardan sonra bir üyesini Moria adlı mağaralarda karanlıklara bırakıyor. Daha sonra bir müddet dinlenen ve yardım gören grup, tam da bir karara varmaları ve yollarını seçmeleri gerekirken, yaşanan karışıklıklar sonucunda ikiye ayrılıyor. ıki Hobbit Yüzükle karanlık diyara ilerlerken, grubun geri kalanı bir üyesini kaybederek bambaşka maceralara atılıyorlar karanlığa karşı. Ve ilk cilt sona eriyor.

Irklar: Kitabı rahat bir şekilde takip edebilmek için Ortadünya'da yaşayan ırkları da tanımak yararlı olur diye düşünüyoruz.
-Elfler: Ortadünya topraklarına ilk ayak basan varlıklardır. Bu yüzden ılkdoğanlar da denir. Ömürleri sonsuzdur, hastalıklardan etkilenmezler, ama öldürülebilirler, fiziksel olarak ise görülmemiş bir zarifliğe sahiptirler. Ortadünya'daki ırklar arasında sanat ve edebiyat alanında en ileri gitmiş gruptular. Uzun çağlar boyunca güzellikleri yaratmanın ve onlara hak ettiği değeri vermenin peşinde oldular.
-Cüceler:


Daha İlkdoğanlar Ortadünya’nın güzellikleri ve zorlukları üzerinde yürümeye başlamadan yüzyıllarca önce Valar demircisi Aulé kendi istediği bir canlı biçimini yaratmakla meşguldü. İlkdoğanlardan daha kaba ama Aulé’nin amaçları doğrultusunda inatçı, güçlüklerden yılmayan, taşlara ve değerli madenlere uğrunda ölecek kadar değer veren tıknaz, savaşçı, upuzun sakallı aksi bir ırk: Ortadünya’nın yorulmaz elleri Cüceler. Ama demirci Aulé’nin bilmediği bir gerçek vardı, o da yaşam verme hünerinin sadece Ilúvatar’a bahşedilmiş olduğu. Ilúvatar Cüceler’de kendi çocuklarında olmayan bir katılık ve hırs görmesine rağmen onları da kendi planları doğrultusunda yaşamaları için Ortadünya’ya yollamayı kabul etti. Ama uyanış anının zamanına kendi karar vererek. Böylece Cüceler kendi biçimlerinde geçirecekleri ve yüzyıllar boyunca sürecek uykularına yattılar. Uykuya yatan Cücelerin sayısının yedi tane olduğuna inanılır. Ve onlara Cücelerin Yedi Babası denir.
Sayısız yıllar sonra Ortadünya topraklarında uyanacak ve Elf’lerin ardından dünyayı tanıyacak olan bu Yedi Cüce Babası’nın boyları kendilerinden sonra gelenler gibi yaklaşık 120-150 cm idi ve ömürleri ise 250 yılı bulmaktaydı. Aulé’nin bu ilk Cücelere verdiği hediyelerin en başında kendilerine ait olan bir dil gelmekteydi. Sırrı kendilerinden başka çok az kişi tarafından bilinen efsane Cüce Lisanı Khuzdul. Bu lisan bilinen bütün Ortadünya dillerinden bağımsızdı ve kendine özgü bir yapısı vardı. Cüceler de, yapılarına uygun olarak, bu dili kıskançlıkla korudular ve başka halklar tarafından kullanılmasını engellediler. Bilinen çok az örneğin başında yüzük Kardeşliği üyesi Gloin oğlu Gimli’nin kullandığı Cüce savaş çığlığı gelir. “Baruk Khazad! Khazad ai menu!” Bir de ünlü Cüce sarayı “Khazad-dum” un (sonradan Moria olarak da bilindi) ismi. Bu lisanı Ortadünya’da kullanabilen çok az İnsan ve Elf vardı, ki onlar da tam anlamıyla konuşamazlardı. Nedeni tam olarak bilinmese de Cücelerin bir başka gizi de isimlerinde gizliydi. Hiçbir Cüce gerçek ismini kendi ırkından olmayan birine söylemezdi. Bu isim onlarla beraber mezarlarına gider ve ne için saklandığı tam olarak anlaşılamayan bir sır olarak kalırdı. Bazı yerlerde bu saklama töresinin ilerde de anlatılacağı gibi ölümden sonraki yaşama dair olan cüce inanışına dayandığı söylenir. Bu yüzden kitaplar ve şarkılarda geçen bütün Cüce isimlerinin ortak lisan ya da başka bir lehçede söylenmiş olması şaşırtıcı değildir. Aulé tarafından verilen bir başka hediye ise Cüce’lerin taş ve değerli madenlere karşı olan bitmez, tükenmez sevgileri idi. Gerçekten de cüceler metaller ve taş işçiliği konusunda bilinen bütün halklardan daha yetenekli ve becerikliydiler. Demir, çelik, altın ve son olarakta Mithril işçiliğini inanılmayacak bir çabukluk ve mükemmellikte öğrendiler. Gene Yüzük Kardeşliği’nin hikayesinde anlatılan Frodo’nun zırhı (Bilbo tarafından hediye edilmişti ve kökleri “Yalnız Dağ”ın altında bilinmeyen yıllara dayanırdı), fark edilmeyecek kadar hafif ama normal bir insanı öldürecek şiddetteki bir darbeyi savuşturabilecek kadar dayanıklıydı. Bu zırh Mithril işçiliğinin 3. çağda görülen en iyi örneklerinden biriydi.
Zamanın gelmesiyle Ölümsüz Durin’in önderliğinde uyanan Cücelerin Yedi Babası’nın Ortadünya’da yedi ayrı yöne dağılıp, yedi ayrı saray inşa ettiği inanışına rağmen kitaplarda anlatılan sadece üç tane saray vardır: Belegost (Gabilgathol ), Nogrod ( Turnunzahar) ve Khazad-dum (Moria). Cücelerin uyanması sadece kendilerini değil aynı zamanda o ana kadar Ortadünya’da kendilerinden başka halkların varlığından habersiz olan Elf’leri de etkiledi. İlk defa Belegost ve Nogrod Cücelerini tanıyan Elf’ler onları Naugrim (Ehiller) ve aynı zamanda Gonnhirrim (taş ustaları) diye çağırmaya başladılar. Ve ilişkileri bu dönemde gelişti. İlerleyen dönemlerde Demirci Telchar öncülüğünde sanatlarının zirvesine varan Cüceler Elf’lerle yakın ilişkiler geliştirdiler. Menegroth (Bin Mağara) sarayının yapılışı bu dönemlere rastlar.
Birinci çağ Cüceler için git-gel’lerle geçen bir çağdır. Genelde aydınlığın yanında yer almalarına rağmen, İlkdoğanların kanını döktükleri de görülmüştür. Ve bu çağda ülkelerinin yıkılmasını takiben Nogrod ve Belegost halkı da Sisli Dağlar yolculuğuna başlamışlar ve bu yolculukları Khazad-dum’da sona ermiştir.
Bu çağdan sonra Cücelerin tarihleri bir anlamda da Khazad-dum’un tarihi olmuştur. Batı kapısı yakınlarında bir diğer halk olan Elf’lerle ilişki geliştiren Cüce’ler sanatlarının yardımıyla tekrar güç ve zenginliğe kavuştular. Bu dönemlerde yapılan Güç Yüzüklerinden haberdar olan ve yapılışına dolaylı da olsa katılan Cüce’lere bu yüzüklerden yedi tanesi Sauron tarafından verildi. Ancak beklenen etkiyi göstermedi, çünkü Sauron’un amacı bu Yüzüklerle halkların aklını çelmek, güç ve uzun yaşam isteklerini kışkırtarak onları karanlığın köleleri yapmak idi. İnsanların dokuz Kral’ının aksine, (bu Krallar ilerleyen günler boyunca yüzüklerinin çekimlerine kapılarak karanlığın köleleri haline gelmiş ve Yüzüktayfları olarak adlandırılmışlardır) Cüceler Yüzüklere karşı böyle bir reaksiyon göstermediler. Bilinen en son Cüce Yüzüğü ise Thrain tarafından taşınırken Dol Guldur’da işkencelerle elinden alındı ve sahibi öldürüldü. Zarar görmeden kalan üç veya dört tane Yüzük olduğu inanışı bu dönemden sonra hakim oldu, zaten üçüncü çağın sonunda yapılan büyük savaşta Sauron’un Cücelere yediden daha az sayıda Yüzük vaad etmesi de bunun bir göstergesi olarak ele alındı, ki kalan larda zaten ‘Bir’in düşmesiyle işlevlerini sonsuza kadar yitirdiler. İkinci çağda genelde sayıları azalan Cüceler başka halklardan nispeten yalıtılmış bir halde Moria’da yaşadılar ve orayı bilinen Cüce eserlerinden en mükemmeli haline getirdiler.
Üçüncü çağla birlikte büyük uğursuzluk Moria’da ortaya çıktı. Büyük hırslarına yenilen ve Moria’nın çok derinliklerini kazan Cüceler burada Morgoth’un lanetli varlığı Balrogu uyandırdılar. Kral Durin IV ve oğlu Nain öldü. Bu zamandan sonra Cüceler, sonsuza kadar kovuldukları, eşsiz Khazad-dum’u sadece şarkılarda ve efsanelerde andılar. Bu olaylardan sonra Cücelerin macerası belli bir yurtları olmadan bir süre devam etti. Daha sonra Yalnız Dağ’a yerleşen ve şaşaalı günlerine kavuşan bu küçük halkın hikayesi Kırmızı Kitapta daha geniş olarak anlatılır, fakat burada bahsedilmeyecektir. Saygıyla anılması gereken tek şey, Thorin Meşekalkanı’nın Beş Ordular savaşında gösterdiği yiğitlik ve efsanevi kılıcı Orkbiçen’ (Orcrist) dir.
İnsanlardan daha uzun ömürlü olan Cüceler de her yaşayan varlık gibi bir gün ölümle tanışırlardı. Ortalama 250 yıl kadar olan yaşamları sonrasında ne olduğu ise yaşayanlardan gizlenmişti. Elfler cücelerin yaratıldıkları taşa dönüşeceğine inanırken, cüceler ise Mahal’ (Aule)ın yanında kalacaklarına ve son savaş ve büyük yıkımdan sonra yaratıcıları ile birlikte dünyayı tekrar eski haline getirmek için çalışacaklarına inanırlardı. İsimlerini diğer canlılardan saklamalarının ardında ise o gün geldiğinde Mahal’ın onları teker teker adları ile çağıracak olması olabilir.
Ortadünya’dan kalan bir sürü güzel efsanenin içinde böylece yer aldılar Aule’nin çocukları. Yaradılışlarından itibaren hep güzellikleri sevdiler ve içlerinden yalnızca biri diğerlerinden ayrılarak batıya gitti ve sonsuz ışığın ve müziğin günlerine katıldı. Elf dostu Gimli’nin hikayesi dışında birer birer yok oldular çağlar boyunca ama zanaatları hep yaşadı... birde her savaşta olanca güçleriyle haykırdıkları ünlü Cüce savaş çığlığı “Baruk Khazad, Khazad ai menu!!! “.....

-ınsanlar: Ortadünya'daki en genç ırktırlar. Yaratılışları elf'ler le planlanmış , fakat Dünya üzerinde yürümeleri onlardan geç dönemde gerçekleşmiştir. Bu yüzden Sonradoğanlar ya da ıkincidoğanlarda denmiştir.
-Hobbitler: Yarıminsanlar (Halfling) da denir. ınsanlarla akraba olabilecekleri düşünülür fakat boyları çok küçüktür. (60-100cm) Kovuk adını verdikleri konforlu deliklerde yaşayan, neşeli, gürültücü, altı öğün yemek yiyen, ömürleri insanlardan uzun, garip tüylü ayakları olan, barışça bir ırktır. Ortadünya'daki diğer ırklarla ilişkileri olmasına rağmen umursamaz yapıları ve keyiflerinin kaçmasından duydukları korku nedeniyle çok fazla gezgin değildirler. Onlar için huzurlu bir hayat demek; kovuklarında oturup kendi iş-güçleri arasında Pipo otu tüttürmek olarak tanımlanabilir. Övündükleri bir özellik ise Ariflerin bile içmekten hoşlandığı Pipo otu sanatını kaşfetmiş olmalarıdır.
-Orklar: Karanlığın piyadeleri olarak bilinirler. Güneş ışığında savaşamayan, korkunç görünüşlü bir ırktır. Kökenlerinin Elflere dayandığı ve birinci çağ öncesinde Melkor tarafından dönüştürüldüklerine inanılır. Üçüncü çağda(yani kitapların geçtiği dönemde) güneşte yürüyüp savaşabilen daha güçlü bir türleri de ortaya çıkmıştır. Uruk-hai denilen bu türün fiziksel özelliklerinden ötürü kısa zamanda komuta kademelerini yükseldiği ve bir çeşit Orkkomutanı durumuna geldiği bilinir.
-Entler: Elflerin uyanışı ile hemen hemen aynı dönemde ortaya çıkan büyük ağaçlara benzeyen fakat hareketli ve konuşabilen bir grup yaratıkdırlar. Ağaç bekçileridir. Hournlarla birlikte ağaçların ve ormanların koruyucusu ve düzenleyicisi olmuşlardır. ınanılmaz güçlü olmaları ve bir o kadar da garip görünmelerine rağmen, bilgelikleri çok ileri düzeydeydi. Kendilerine ait, tekrarlardan oluşan ilginç bir dil yapısına sahiptiler ve saatlerce konuşarak çok az şey söylemeleriyle ünlüydüler. Yüzük Savaşında çok büyük roller aldılar ve başarıyla yerine getirdiler.
-Arifler:

Ortadünya’da gezen hiç bir varlık Gandalf kadar elflerin sevgisine nail olmadı. Ama hiçbir varlıkta onun kadar merak edilmedi. Gri cübbesi, uzun sakalı ve tepesi sivri külahı ile boy gösterdiği her yerde bir merak ve bu merakla karışan bir sevgi veya nefret gördü. Gandalf’ın kimliği ile ilgili bir çok varsayımın geliştirildiği de bilinen bir gerçek. Hobbitlerin gözünde ara sıra topraklarına uğrayan garip, bazen çocuklarla şakalaşacak kadar sevimli, çokca da onlara fişekler ve ne olduğunu anlamadıkları hikayelerle gelen gizemli bir kişiydi; Elfler ise onu Gri Hacı ya da Mithrandir olarak biliyor ve ona karşı eksilmeyen bir sevgi ve saygı besliyorlardı; halkımın dilinde adı Tharkun’du ve Khuzdul’u konuşabilen çok az kişiden biriydi ama gene de ona karşı beslediğimiz en kuvvetli duygu sevgi olmuştur. İnsanlar arasında ise, o hep kötü olaylarla birlikte gelen ve sıkışık durumları daha da sıkıştıran bir giz di, ama onda karşı koyulamayan bir güç, sevecenlik, hiddet ve ikna kabiliyeti olduğu da bir gerçekti. İşte böyle bilinirdi çemberin Arifi Gri Gandalf Ortadünyanın batı ve kuzeyin de.

Ama her şeyin temelinde her zamanki gibi iyi ile kötünün çarpışması ve bu çarpışmayı izleyen Ortadünya tanrıları vardı. Gandalf’ın esas ismi Olorin’di ve Ortadünya’nın 3. çağının 1000. yılına kadar bir maia ruhu idi. O tarihte 5 tane İsthari batı limanlarından Ortadünya ya, Elf’lere ve İnsanlar’a yardım etmek için, geldiler.Bunlar Gri Gandalf, Boz Radagast, Ak Saruman ve maviler olarak bilinen Alatar ve Pallando idiler. Alatar ve Pallando’nun görevlerinin ne olduğu ölümlülerden gizlenmişti ve onlar kendi yollarına gittiler. Ama kalan üç tane büyücü yollarını Ortadünya ve onun halklarına çevirmiştiler. Bunlar arasında o anda en güçlü olarak görüneni Ak Saruman’dı, ama limanların lordu Cirdan içlerinden bir tanesinde daha başka bir ruh ve kökü derinlere dayanan bir ariflik gördü. Bunun üzerine kendinde olan bir hazineyi ona emanet etmekten çekinmedi. Bu kişi Gandalf’dı ve verilen hazine ise ölümsüz topraklara dönene kadar sahip olacağı Muhteşem güç yüzüğü Kırmızı Narya idi. (Daha sonraları karanlığa yönelen Saruman’ın Gandalf için kötü hisler duymaya başlamasının bir sebebi de belki verilen bu hediye olabilir.)
İşte bu şekilde Ortadünya ya ayak basan Gandalf Ortadünya’dan gene aynı şekilde bir gemi ile ayrılacağı 3021 yılına kadar durmadan daima kötülüğe karşı savaştı.
Bir diğer İsthari ise Boz Radagast’tı, onun yetenekleri ve çalışmaları ise daha çok Ortadünya’nın güzelliklerini arttırmak ve düzenini sağlamak amacı ile Hayvanlar ve Bitkiler üzerinde yoğunlaşmıştı. Genelde iki ayaklı varlıkların işlerine karıştığı çok az görülmüştür. Ak Saruman ise Ariflerin başkanı olarak en güçlü yanı olan konuşma ve inandırıcı olma yeteneğini uzun zaman boyunca kötü olanlara karşı kullanmışken, iradelerin sınandığı son Yüzük savaşlarında yenilmiş ve tutkularının esiri olarak karanlığı seçmiştir. Bu yüzden asası Gandalf tarafından kırılmış ve İsthar Nizamından kovulmuştur. Ortadünya’dan ne şekilde ayrıldığı ise kırmızı kitabı okuyanlar için sır değildir. Görüldüğü gibi gelen beş Büyücünün de diğerlerinden farklı ve ön planda olan bir gücü vardı. Gandalf’ın yeteneklerinin ise hangi yönde geliştiğini bilmek gerçekten zordur. Ama bilinen en kuvvetli yönünün sıcak çatışma anlarında bir anda büyüyen ve Balrog’u bile çaresiz bırakan, Yüzüktayflarından birçoğuna aynı anda karşı koyabilen direnme gücü olduğu düşünülür. Gene de diğer Büyücülere ihsan edilen her güçten bir kısmını üzerinde taşıdığı da gözden kaçmamalıdır. Gri Gandalf Balrog’la yaptığı ölümcül savaştan yenilenen bir ruh ile döndüğünde artık beyazlar içindeydi ve o zamandan sonra Ak Süvari hiçbir savaşın dışında kalmadı. Belki ilgisiz bir anlatım olsa da Gandalf’ın Hobbitler’den öğrendiği Pipo-otu sanatında da ustalaşmakta gecikmediğini ve en sevdiği içkinin kırmızı şarap olduğunu belirtmeliyiz:)
Tom Bombadillo konusunda söylenecek çok şey vardır ama onu anlatmak başka bir yazının konusu. Şu anda onun için söylenecek tek şey bir maia olduğu ve gene kendi gibi bir maia olan eşiyle birlikte yaşayanlardan gizlenen bir görev için Ortadünya’da yaşadığıdır. Barışla kalın...."

Önemli Kişiler:
-Frodo: Shire isimli bölgede yaşayan bir Hobbit. Rastlantılar sonucu Bilbo'nun eline gelen Yüzük, Bilbo'nun ayrılmasıyla ona kalmıştır. ve Taşıyıcı olarak Yüzüğü yoketme görevi ona düşer. Grubun ilk üyesi.
-Gandalf: Ortadünyalı bir büyücü. Yüzük ve yapabileceklerini keşfeden kişi. Yüzüğü yoketmek için başlayan yolculuğun fikirbabası. Grubun ikinci üyesi.
-Aragorn: Yolgezer, Elftaşı vs. gibi isimlerle de çağırılan bir kolcu. Yanında taşıdığı kırık bir kılıç var ve bir kral varisi olduğunu iddia ediyor. Grubun üçüncü üyesi.
-Legolas: Bir Elf prensi. Babasını temsil etmek için katıldığı toplantı sonucu Elflerin gruptaki temsilcisi. Grubun dördüncü üyesi.
-Gimli: Gloin isimli cücenin oğlu. Krallıklarındaki olayları danışmak için geldiği mecliste, gruba Cüceleri temsilen katılması kararlaştırılmıştı. Grubun beşinci üyesi.
-Boromir: ınsan Krallıklarının bir dönemki en güçlü temsilcisi olan Gondor Krallığından gelen bir insan. Grubun altıncı üyesi.
-Sam: Bilbo'nun emrinde çalışan bir bahçıvanken, olayların içine düşen ve Yüzüğü taşıyan efendisinin peşinden maceraya atılan bir Hobbit.Grubun yedinci üyesi.
-Pippin: Frodo'nun yol arkadaşı olan bir Hobbit. Grubun sekizinci üyesi.
-Mariadoc: Frodonun yol arkadaşı olan bir Hobbit. Grubun dokuzuncu üyesi.
-Bilbo: Yıllar önce Gandalf ve Cücelerle çıktığı bir yolculukta, şans eseri Yüzüğü elinde bulan ve yıllar boyunca saklayan bir Hobbit.
-Smeagol: Yüzüğü uzun süre boyunca taşıyan ve onun çekimine kapılmış sinsi, çirkin, zayıf, güneşten korkan bir yaratık. Gollum olarakta bilinir. Yüzüğe olan düşkünlüğü o kadar çok ki, arkasından takip etmek için herşeyi göze alabiliyor.

Cilt 2- ıki Kule: ıkinci ciltte genel olarak sona doğru yaklaşan olaylar ve zorluklarla olan mücadele anlatılıyor. Rohan Ülkesi ve Entler bu cildin önemli konuları arasında.

Genel Bakış: Bu bölümün başında Yüzük Kardeşliği üç parçaya ayrılmış ve iki üyesini yitirmiş bir durumdadır. Gandalf Moria'da Balrogla savaşırken uçuruma düşmüş, Boromir ise Mery ve Pippin'i korumaya uğraşırken Orklar tarafından katledilmiştir. Frodo ve Sam Yüzük ile birlikte düşmanın kalbine yani Mordor'a doğru yola çıkıyorlar bu bölümle birlikte. Mery ve Pippin Saruman'ın Orkları tarafından esir alınıyor ve kalan üç üye ise (Gimli, Aragorn ve Legolas) onların peşinden Rohan ülkesine yollanıyorlar. Orkların peşinden gidenler Rohan süvarileri ile karşılaştıklarında, Ork
grubunun öldürüldüğünü fakat iki tane küçük esirin orada olmadıklarını öğreniyorlar. gerçektende esirler kaçmış ve büyülü olduğuna inanılan bir ormanın içinde kaybolmuş durumdadırlar. Onları bulan ise Ağaçsakal adında bir Enttir. Mery ve Pippin Miğferdibi kuşatması ve Hornburg savaşı bitene kadar bu ilginç yaratığın yanında kalıyorlar. Bu sırada Aragorn, Gimli ve Legolas hiç beklemedikleri birini buluyorlar esirleri ararken, Gandalf. Yolları artık Rohan ülkesinde devam ediyor ve Edorasta Kralın karşısına çıkıyor 4 Yüzük Kardeşliği üyesi. Rohan Kralı Theoden'i ikna etmeleri zor olsada ordu ile birlikte Miğferdibi adlı korunağa doğru yola çıkıyorlar. Saruman'ın Orklar, ınsanlar ve Urukhai'lerden oluşan ordusuna karşı,Rohan ve Entler arasında bir savaş oluyor. Entler aynı zamanda Orthanc daki Sarumanıda yenilgiye uğratıp Kuleye hapsediyorlar. Yolarkadaşları tekrar buluşuyor.Frodo ve Sam açlık ve susuzlukla savaşarak; zorluklar içinde ilerliyorlar bu sıralarda. Başlarında bir de Smeagol belası var.Bu durumdayken yolları Gondorlu komutan Faramir ile kesişiyor. Ondan yardım görmelerine rağmen önlerinde hala çok uzun bir yol var. Frodo Shelobla karşılaşana kadar bir daha Yüzüğü hiç kaybetme tehlikesiyle yüzleşmiyor. Frodonun ölmesi ve Yüzüğün Sam'e geçmesi ile ikinci cilt sona eriyor.

Önemli Kişiler ve yerler:
-Saruman: Ortadünya'da yaşayan beş tane büyücüden bir tanesi. Geniş bilgiyi "Arifler Üzerine Birkaç Kelam Yada Ortadünya'nın Büyücüleri" adlı yazımızda bulabilirsiniz.
-Rohan: Uzun zamandır Gondor Krallığı ile müttefik olan ve cesurca savaşan bir halkın (Rohirrimler) ülkesi. Krallarının adı Theoden. Yeşil çayırlarda özgürce at koşturmaktan hoşlanan ve bu hayvanları canları kadar seven insanlar yaşıyor bu topraklarda. Ve belki de Ortadünyanın en güzel atlarına sahipler.
-Eomer: Kral Theodenin oğlunun ölümünden sonra geriye kalan tek varis. Cesur ve güçlü. Aragornla aralarında ilk günlerden beri oluşan sağlam bir dostluk var.
-Eowyn: Eomer'in kız kardeşi. Aragornu ümitsizce seven ve sevgisi için ölümü bile göze alabilen bir Rohan hanımı.
-Theoden: Rohan Kralı. Gerçekleri görmemesi için veziri Solucandil tarafından gözleri boyanmış, ancak zamanla yurt krallarına ait olan cesaretini tekrar kazanacak.
-Gondor: Boromir'in ülkesi. Son Kral öldüğünden beri Vekilharçlar adlı vezir sülalesi tarafından yönetiliyor. Vekilharç Denethor bu görevin son sahibi. Bir dağ üzerine kurulmuş çok güzel bir şehir ve krallığın başkenti.
-Faramir: Vekilharçların en küçük varisi. Abisi kadar cesur ama abisinde olmayan bir bilgeliğede sahip.
-Denethor: Son Vekilharç. Tek amacı Gondor'un yıkılıp yokolmaması. Bu amaçla Yüzüğü istiyor. Arif bir kişi ama kendinden kuvvetlilerle boy ölçüşmeye kalkıyor.
-Shelob: Karanlık mağarasında yaşayan yaşlı bir canavar. Frodo Gollum tarafından Shelobun ağına düşürülüyor.

Cilt 3-Kralın Dönüşü: Sevgili yüzük dostları.Genel olarak buraya kadar yazıda anlatılan halklar, kişiler ve coğrafyaya bu ciltte çok fazla eklenen yeni isimler yok. Ama son ciltte tam anlamıyla hesaplaşmanın yaşanması ön planda. Yüzük Savaşı başlıyor ve yangın tüm Ortadünyaya yayılıyor. Son bir güçle ileri atılan Batı güçleri son savaşta Hüküm Saatini bekliyorlar. Sonuç
ise burada yazılamayacak kadar güzel ve sizin okumanızla çok daha anlamlı olacağı kesin. Kitaplara başlamayı düşünen arkadaşlara önerim burada her ciltte geçen halkları ve kişileri özet olarak okumaları ve kendilerini Tolkien'in emsalsiz dünyasına bırakmaları. Belki de orada yolumuz kesişir. Barışla kalın......





  ORTA DUNYA HALKLARI

 BALROG
Balrog, J.R.R. Tolkien'in kurgusal Orta Dünya evreninde, ateş ve gölgeden oluşmuş "iblis"lerdir. Arda'nın birinci çağında Melkor (Morgoth) tarafından baştan çıkarılıp onunla beraber yaşamaya başlamış maialardır. Balroglar Melkor tarafından ardanın birinci çağından önce baştan çıkartılan ateş ruhlarıydı, ve onun kuzeydeki istihkamı Utumno'da yaşadılar. Birinci Çağ'da ve sonrasında, balroglar, ejderhalardan sonra en çok korkulan morgoth'un güçleriydi.görünüşte, balroglar insan gibiydi, ama üstlerinde ateş yanıyordu, ve gölgelerle sarınmışlardı, ve etrafa büyük dehşet saçarlardı. Morgoth, Valar tarafından saldırıya uğradı. çoğu balrog o zaman öldürüldü, ama birkaçı dünyanın derinliklerine indi ve oralarda uzun süre saklandılar. Durin'in Felaketi, cüceleri Moria'dan süren balrog, bunlardan biriydi, ve cücelerin mithril için daha derinlere inmeleri sonucu ortaya çıktı.ve daha sonra Gandalf'la yaptığı uzun dövüşte öldürüldü. Gandalf, Balrog ile birlilte Moria 'nın Khazad-dum Köprüsü'nden düştüler.Gandalf Balrog u öldürerek orta dünyada tek başına Balrog öldürebilmiş 2 kişiden biri oldu

ELF
Elfler, yazar J.R.R. Tolkien tarafından modern edebiyata kazandırılmış ve fantastik kurgunun en popüler öğelerinden biri haline gelmişlerdir.
Özellikleri arasında; katledilmedikçe veya kederden solmadıkça ölmezler, hiçbir hastalığa yakalanmaz ve uzun yolculuklarda "lembas" adını verdikleri yolazığını kullanırlar. Ateş yakmaz ve ağaç kesmezler, yani insanların tam aksi yöndedirler.Yaşayış tarzları olarak da, genelde doğa ile iç içe ve gelişimini doğa ile bir bütün olarak sağlayan bir halktır. Büyücülükle uğraşanları da vardır (Galadriel, Feanor gibi). Asil ve alçak gönüllülerdir, asla sözlerinden dönmezler.Orta Dünya'da "mükemmel güzellik" gibi bir sembol oluşturabildikleri gibi, sıradan ırk olarak da değerlendirilebilirler (Unutulmuş Diyarlar'da olduğu gibi).

ENT
Elf tarihçeleri, Gökyüzünün Kraliçesi Varda Yıldızlara yeniden ışık verdiğinde ve Elfler uyandığında, Arda'nın Büyük Ormanlarında aynı zamanda Entlerin de uyandığını anlatır. Yeryüzünün Kraliçesi Yavanna'nın düşüncelerinden yaratılmış olan Entler Ağaçların Çobanları idiler. Gerçekten de çoban ve bekçiler olduklarını kanıtladılar çünkü bir kez uyanan Ent öfkesi korkunçtu ve elleri ile taş ve çeliği parçalayabilecek güce sahiplerdi. Haklı olarak onlardan korkulmakla birlikte, aynı zamanda nazik ve bilgeydiler. Ağaçları ve tüm Olvar'ı (Orta Dünya bitkilerini) severler ve onları kötülüklerden korurlardı.
Uyandıkları zaman Entler konuşamıyordu fakat Elfler onlara bu sanatı öğrettiler ve onlar da bu sanatı çok sevdiler. Aralarında İnsanların kısa şakıyan dilleri de olmak üzere pek çok dil öğrenmekten büyük zevk aldılar. Fakat hepsinden çok kendileri için yaratmış oldukları ve yalnızca kendilerinin öğrenebildiği dili sevdiler. Bu dil, dillerinden yuvarlanan tok ve yavaş bir gökgürültüsünü andırıyordu.
Fakat Güneşin İkinci Çağının sonu gelmeden Ent-karılarının bahçeleri yokedildi ve bahçeleri ile birlikte Ent-karıları da ortadan kayboldular. Bunların arasında Ağaçsakalı'nın eşi Hafifayaklı Fidankolu olarak da bilinen Fimbrethil de bulunuyordu. Hiç bir hikâye başlarına neler geldiğini anlatmamaktadır. Belki de Ent-karıları Güneye veya Doğuya gittiler; fakat neler olduğunu, uzun yıllar boyunca onları arayarak dolaşan Orman Entlerinin hiçbir zaman öğrenemediler.Böylece, İnsanlar gibi ölmemelerine rağmen Entler, yaşlandıkça sayıları azalan bir ırk haline geldiler. Zaten hiçbir zaman sayıları çok fazla olmamıştı; bir kısmı çelik ve ateşle öldürüldü ve Ent-karılarının gidişinden sonra hiçbir Ent-çocuğu dünyaya gelmedi. Entler gibi, bir zamanlar içinde yaşadıkları uçsuz bucaksız olan Eriador ormanları da kesilip yakıldı ve geriye yalnızca Ağaçsakalı'nın Ent-ormanı, Shire ile sınırı bulunan Eski Orman kaldı.Zaman zaman Entmoot adı verilen büyük toplantılar yapmakla birlikte Entler, büyük ormanların içinde birbirlerinden uzakta Ent evlerinde tek başlarına yaşayan ve yalnızlığı seven bir halktı. Ent evleri genellikle, bol kaynak suyu bulunan ve güzel ağaçlarla çevrelenmiş dağ mağaralarıydı. Katı yiyeceklerden değil büyük taş kavanozlarda sakladıkları berrak bir sıvıdan oluşan yemeklerini de bu yerlerde yerlerdi. Ent içkileri olarak bilinen bu büyülü sıvılar altın ve yeşil renkli bir ışıkla parlardı. Ve yine Ent evlerinde, genellikle gece boyunca bir şelalenin kristal serinliği altında ayakta durarak rahatlamak suretiyle dinlenirlerdi.Böylece Entler bilge ve hemen hemen ölümsüz hayatlarını sürdürdüler ve Yeryüzünün pek çok farklı ırkı onların yüceliğini etkilemeden etraflarında ortaya çıktı ve kayboldu. Yalnızca kötü Orclar çelik silahları ile ortaya çıktığında, Entler öfke ile harekete geçtiler. Entler, Cüceleri de sevmezdi çünkü Cüceler silah olarak balta kullanır ve ağaç keserlerdi. Ve söylendiğine göre Güneşin İlk Çağında Menegroth'daki Gri Elf kalesini yağmalayan Nogrod'un Cüce savaşçıları, Entler tarafından yakalanarak yokedilmişlerdi.
Yıldızışığı yıllarında Entler, hem dişi hem erkek türlere sahipti fakat Güneşin Çağlarında Ent-karıları meyva ağaçları, çalılar, çiçekler, çimenler ve tahıllar gibi Olvar'ın daha küçük türleriyle ilgilenebilecekleri açık alanlara aşık oldular fakat erkek Entler ormanlardaki ağaçları seviyorlardı.

J.R.R. Tolkien'in, hayalî evrenine dair yazmış olduğu notlardan derlenerek -oğlu Christopher Tolkien tarafından- hazırlanan "Silmarillion" isimli kitapta elflerin yaratılışları ve Arda'nın birinci çağında kötü Melkor'a karşı yapmış oldukları savaşlar anlatılır. Bu savaşlarda birçok elf, Angband'ın köleleri tarafından katledilir. Bunlar arasında ölene kadar "Yüce Noldor Kralı" olarak kalan, Beleriand'daki sürgünlerin efendisi Fingolfin de vardır. Fingolfin karanlık kuzey krallığın[2] hemen güneyinde ülkesi Hithlum'da yaşıyordu.
Eärendil'in Valinor'a yapacağı yolculuğa kadar elfler Morgoth'a karşı tam bir zafer kazanamadılar. Valar Eärendil'in isteğini kabul ederek düşmanı zaman dışı boşluğa yolladı ve Melkor ebediyen oraya hapsoldu, boşlukta gezinip durdu. Eärendil ise bir daha geriye dönmedi ve elflerin yol gösterici yıldızı olarak (bugünkü insanların çoğunun Venüs, Türklerin Zühre dediği ve Anadolu'da hem Sabah Yıldızı, hem Çoban yıldızı hem de Akşam yıldızı olarak bilinen) Dünya'ya en yakın gezegene dönüştü. Daha sonra "Númenórean" diye bilinen geçmiş insanların en bilge kavmi olarak kabul edilen Batılı insanların Büyük Deniz'in ortasındaki kıtaları Númenor'a giderlerken rehberleri Eärendil olmuştur. Gökte onun ışığını takip ederek kendilerine "Valar" tarafından armağan edilen kıtaya vardılar. Kıta helak edilip Orta Dünya'ya geri dönene kadar orada İkinci Çağ boyunca yaşadılar.Tolkien'in hayalî evrenindeki dünya olarak bilinen Arda, Üçüncü Çağ'ın sonuna kadar elfleri barındırdı. Daha sonra elfler, yıldızları Eärendil'in ışığını takip ederek Valinor'a göç ettiler. Daha sonra Valinor, Arda'dan ayrıldı ve İnsanlardan gizlendi. Dördüncü Çağ'la birlikte insanların egemenliği başladı.

HOBBİT
Hobbitler kısa boylu , kocaman tüylü ayaklı , kıvırcık saçlı, son derece neşeli, ehli keyif bir ırktır. Pek maceraperest değillerdir. Onların Orta Dünya' da ki maceraları saygın bir Hobbit olan Bilbo Baggins'in arkadaşı Gandalf'la başlar.

ILúVAtAR'IN ÇOCUKLARI
J. R. R. Tolkien’in hayalî Orta Dünya evreninde elfler ve insanlar “Ilúvatar’ın Çocukları” olarak belirtilir. İki ırk da –Tolkien evreninin yüce tanrısı- Eru Ilúvatar tarafından yaratılmışlardır. Cüceler bu tasnifin dışındadır (Cücelerin yaratıcısı Aulë’dir. Bu yüzden Ilúvatar’ın evlatlıkları olarak bilinirler ve insanlarla aynı kaderi paylaşmışlardır). Quenta Silmarillion’da, elfler ve insanların hususi olarak Eru tarafından yaratılışı ve Ainur’un hiçbir şekilde bu işe dahil edilmediği anlatılır. Elfler Quendi (Quenya lisanında Konuşanlar) ve Minnónar (İlkdoğanlar) olarak da bilinirler. Daha sonraları konuştukları dilin çeşitlenmesi ile birlikte konuştukları dillere göre alt gruplara ayrılmışlardır. İnsanlar Apanónar (Sonradan doğanlar), Fírimar (Ölümlüler), Engwar (Hastalananlar), ve Takipçiler olarak da bilinirler. Bu isimler, Orta Dünya’nın çok daha eski olaylarını yaşamış elfler tarafından insanlara verilen küçültücü isimlerdir. Elflerin bu adları takmalarının sebebi, Ilúvatar’ın Çocukları’ndan ilki olmalarıdır. İnsanlar uyanmadan, güneş ve ay ilk kez doğmadan binlerce yıl önce elfler yaratılmıştır. Hayvanlar ve bitkiler Ainur tarafından muhtemelen Eru’nun şefliğinde icra edilen Ainur’un Müziği’ne göre şekillendirilmişlerdir. Akıllı yaratıklar gibi davranan –Huan ve kartallar gibi- hayvanların Maia olma ihtimalleri vardır.

ISTARi
Istari (Istarlar, Büyücüler), J.R.R. Tolkien'in kurgusal Orta Dünya evreninde bir özellikli bir grup Maiar.Üçüncü Çağ 1050 civarında, Gri Limanlar'a, bir elf gemisi içinde, beş görevlendirilmiş Maia geldi. Gri Limanlar'da gemi yapımcısı Círdan tarafından karşılanan bu beş Maia daha sonraları elfler tarafından Istari olarak, insanlar tarafından ise Büyücüler olarak adlandırıldılar.Büyücüler Orta Dünya'ya geldiklerinde yaşlı görünüyorlardı, güçlerinden arınmış "Yaşlı Adamlar" kılığındaydılar . Valar onların, Orta Dünya halklarını ikna ve teşvik yolu ile yönlendirmelerini, zor kullanmamalarını istemişti. Diğer Maiar oldukları ölümsüzdüler. İnsan formunda oldukları sürece tüm zevk, acı ve korkuları hissedebiliyorlardı. Bu şekilde iken, yaşlanarak ölmekten muaf olmalarına rağmen, fiziki formları yok edilebiliyordu. İnsan formuna bürünmüş bu beş Maianın Orta Dünya'ya gelme amaçları Sauron'un büyüyen kötülüğüne karşı tüm Orta Dünya'yı haberdar etmek ve onları örgütlemekti.

MAİAR
Yaratıcı Eru Ilúvatar, Zamanötesi Salonlar'da Ainur'u yarattı. Ainur çok güçlü meleksi varlıklar olarak yaratıldı. Ainur'un her birinde bir özellik üstünlük gösteriyordu, fakat içlerinden Melkor'a hepsine verilenden bir parça verilmişti ve içlerinde en güçlü Ainur oydu. Ainur, Eru'nun isteiği üzerine, onun için şarkı söylemeye başladı ve bu şarkıda (Ainur'un Müziği)'nde, yaratılacak olan Arda'nın tasarımı bestelendi ve icra edildi. Eru Eä'yı ve Eä'nın da içinde Arda'yı yarattı. Böylece, -elfler tarafından daha sonra Valar ismi verilecek olan- bir grup Ainur Arda'ya indiler ve Arda'nın fizik kanunlarına uygun olmak için maddî forma büründüler. 15 taneydiler. Valar ile birlikte birçok daha az güçlü Ainur da yeryüzüne indi, bunlar Valar'ın yardımcılarıydılar ve Maiar adını aldılar. Valar'ın yaşadığı Ölümsüz Diyar'da birçok Maiar vardı ve bunlardan az bir kısmı Orta Dünya'da tanındı ve isimlendirildi.

Aydınlık Maiar
Eönwë, Maiarın en güçlüsü Manwë'nin Maiasıydı. Eönwë bir Vala kadar güçlü idi ve Melkor'a karşı verilen savaşlarda bir Vala kadar iyi savaştı. Kollarındaki gücü hiç kimse geçemezdi ve Manwë'nin sancaktarıydı. Ilmare, Varda'nın hizmetçisiydi ve güzelliği dillere destandı. Varda'nın yanından hiç ayrılmadı. Salmar hakkında çok fazla şey bilinmeyen ama Ulmo'nun ünlü borusunu deniz kabuklarından yaptığı söylenen ve Ulmo'nun yanından hiç ayrılmayan Ulmo'nun Maiasıydı. Arien ve Tilion insanların tanıdıkları Maiardı. Arien Güneş'i yönlendiriyordu, Tilion ise Ay'ı. Tilion genelde istikrarsızdı ve hızı hiç belli olmuyordu. Arien ise istikrarlı ve yavaştı. Arien eskiden Vana'nın Maiasıydı ve Tilion ise Orome'nin avcılarından biriydi. Ossë (Denizlerin Efendisi) ve Uinen (Denizlerin Hanımı) denizcilerin yakından tanıdıkları Vala Ulmo'nun yardımcılarıydı. Ossë dalgaların efendisi idi ve her denizci ondan çok korkardı. Uinen ise durgun ve sakin havanın Maiasıydı ve bu yüzden denizciler tarafından sevilirdi. Osse başta Melkor'un tarafına geçmişti ve dalgaları öfkeyle kullanarak toprakları dövüyordu. Bu yüzden Aulë Uinen'e rica etti ve Uinen Osse'ye yalvararak onu iyi tarafa çekti. Ama yine de Osse içindeki kızgın ruhu hiç atamadı. Eldarın Teleri kolu ölümsüz diyara giderken onların bir kısımını Orta Dünya'da tutmayı başardı ve gemiyapımcısı elflere uzun süre eğitim verdi. Bu elfler, Falas kıyılarında yaşayan Círdan'ın emrindeydiler.
En ünlü Maia ise kuşkusuz Melian’dı. Valinor'da hem Vàna hem de Estë'nin emrinde olan Melian, Orta Dünya'nın karanlığa büründüğü Ağaçların Çağı'nda Orta Dünya'ya gelmiş ve burda ormanlar arasında şarkı söylerken ve gezerken Elf Kralı Elwë Thingol ile evlenmişti. Lúthien adını verdikleri bir kızları oldu. Melian ve kocası Thingol, Doriath ormanında bir krallık kurdular. Bu krallığın halkı, Elwe'yi arayan Sindar elflerinden Avar elflerinden oluşuyordu. Melian, bu krallığı Melian Kuşağı ile çevirmişti. Elwë'ye de gücünün bir kısmını aktardı.

Karanlık Maiar
Ölümsüz Topraklar'da yaşayan Maiar, Arda'daki tek Maiar değildi. Kötü Vala Melkor'a hizmet eden birçok Maiar vardı.Kendisine ayarttığı Maiar korkunçtu ve bunlardan bir kısmı balrog olarak bilindi. Bun balrogların en dehşetlisi Gothmog’du. Efendisi Melkor için bir çok kötülük yaptı.Görüntü olarak örümcek formunu seçen Ungoliant, Ölümsüz Topraklar'ın en güneyindeki karanlık bir bölgede yaşardı ve kimseye itaat etmezdi. Kara Efendi Melkor, bu Maia'ya üstün gelemedi ve onunla işbirliği yapma yolunu seçti. Ungoliant bir örümcek şeklindedir ve görünmez ağları vardır. Ayrıca sürekli açtır. Yüzüklerin Efendisi’nin üçüncü bölümü Kralın Dönüşü’nde bahsedilen dişi örümcek Shelob, Ungoliant'ın yavrusudur.
Melkor tarafından nasıl türetildikleri belli olmayan vampir Thuringwethil ve kurtadam Draugluin birer Maiaydılar.
Melkor'un hizmetindeki en kötü ve en ünlü Maia ise Sauron’du. Kötülükte neredeyse Melkor'a denkti. Melkor'un bütün planlarında Sauron'un bir payı vardır. İlk başlarda Demirci Aulë'nin Maiası olan Sauron, sonradan taraf değiştirip Melkor'un yanına geçti. Birinci Çağ'ın sonunda Melkor, Valar tarafından başlatılan Öfke Savaşı'nda yenilerek Boşluk'a atıldığında, Sauron Orta Dünya'nın doğusuna kaçtı ve sonraki çağlarda kötülüklerin başı Kara Efendi olarak Aman dışındaki bütün dünyaya korku saçtı.

Beş Büyücü
Orta Dünya tarihinde en önemli rol oynamış Maiar ise hiç kuşkusuz beş Istaridir. Istarinin bazısı karanlık yola saptı, bazıları ise aydınlıkta kaldılar. Üçüncü Çağ'da Ora Dünya'ya gelen bu beş Maia, Curumo, Aiwendil, Olórin, Alatar ve Pallando idi. Mavi Büyücüler Alatar ve Pallando ile Ak Büyücü Saruman (Curumo), Orta Dünya'nın doğusuna gittiler. Alatar ve Pallando geri dönmedi ve onlara ne olduğu bilinmiyor. Saruman geri döndü ve Tek Yüzük'te saklı olan büyük güç hakkındaki ilmi arttıkça, Orta Dünya'ya geliş amacını unuttu ve yoldan çıkarak Kara Efendi Sauron'un buyruğuna girdi. Gandalf (Olórin) ve Radagast (Aiwendil) ise özlerini bozulmaktan korudular ve Orta Dünya'daki görevlerini başarıyla yerine getirerek Üçüncü Çağ'ın sonunda Ölümsüz Diyar'a gitmek üzere Orta Dünya'dan ayrıldılar.

NAZGûL
"Nazgûl"ler, J. R. R. Tolkien'in kurgusal Orta Dünya evreninde Sauron'un en şeytani hizmetkarları olan hayaletlerdir. Kelimenin kökeni, Kara Lisan'da nazg (yüzük) ve gûl (hayalet, tayf) kelimeleridir. Bu yüzden kendilerine Yüzüktayfları denilir. Diğer adları, Kara Süvariler, Dokuz Süvari ya da kısaca Dokuzlardır.Dokuzlar, Sauron'un gücünün hayranlığına kapılarak onun emrine girmiş ve her birine verilen güç yüzükleriyle, Sauron'un parmağındaki Tek Yüzük'ün boyunduruğuna girmiş ölümsüz insan krallarıdır. Kendilerinden, ilk kez 1954-1955'te yayınlanan Yüzüklerin Efendisi’nde bahsedilmiştir. Kitapta Dokuzlar, "Sauron'un en korkunç hizmetkârları" olarak anılır.
Başlarında Angmar'ın Cadı Kralı vardır. Rivayete göre, aralarında Cadı Kral'ın da olduğu üç tanesi Númenor kökenli krallardır. Kullandıkları silahlar fiziksel olarak bir üstünlüğe sahip değildir, asıl güçlerini etraflarına yaydıkları korku, zehirli nefesleri, duyulduğunda korku ve zayıflığa yol açan çığlıkları ve korku salmaya yönelik kara sihirleridir. Tolkien bir mektubunda onlar hakkında şöyle demiştir:
“    Korkusuz olanlara karşı üstünlük sağlayabilecekleri bir fiziksel güçleri yoktur, ancak sahip oldukları dehşet ve korku, karanlıkta inanılmaz derecede artar.”Yüzük Savaşı'nda Cadı Kral'ın ölmesi ve -Nazgûllerin ölü ruhlarını ayakta tutan tek nesne olan- Tek Yüzük'ün Hüküm Dağı'nda yok edilmesi ile birlikte diğer Nazgûller de dağılmıştır.

NOLDOR
Noldor, J.R.R. Tolkien evreninde hayali bir soy
Elflerin üç soyundan biridir. Elf lisanında "derin elfler" anlamına gelir, Elfler arasında demir işciliğinde en yetenekli olan soydur. Vala Aule bu soyu çok sever kendileriyle sürekli bir ilişki içindedir. Bu sebebden Noldor soyuna Aule'nin sevgilileride denir. Noldor'un en sevdiği Vala ise Varda Elbereth'tir. Gil-Galad, Son İttifak Savaşı'nda ölene kadar Finwe ve onun varisleri tarafından yönetildiler ve ayrıca Feanor'un peşinden Orta Dünyaya gelen Elf soyudur.

ORC
Orta Dünya'nın kötü ırkı. İlk Çağ'ın başlarından Melkor tarafından Cuiviénen civarında yakaladığı elflerin kötülükle beslenmesiyle yaratıldılar. Kendi başlarına üreyen bir ırk oldukları için Melkor'un Zincirlenişi döneminde çoğaldılar; Melkor'un Orta Dünya'ya dönüşüyle Beleriand'da elflerle savaşıp çevreye zarar vermeye başlayarak Morgoth'un en kalabalık hizmetkâr grubunu oluşturacaklardı. Morgoth'un [[Arda]'dan sürülmesinden sonra Puslu Dağlar'da ve Çeşitli mağaralarda yaşadılar. 2. ve 3. Çağlar'da, Saruman tarafından da kullanıldıkları görülse ve bazen bağımsız olarak haraket etseler de esas olarak Sauron'un hizmetkârı sayıldılar. Özgür Halklar'la savaşmayı sürdüren orklar, elf ırkından üretildikleri için güçlü savaşçılardı, doğalarında ölüm yoktu. Kabileler arasında değişiklik gösterseler de genellikle bodur, çarpık bacaklı, uzun kollu, karanlık yüzlü ve uzun pençeliydiler. Ork ırkının çoğu, Uruk-hai dışında, güneşi sevmez, güneşte güçleri azalır ve karanlığı tercih ederlerdi. Özellikle Melkor ve Sauron ork birliklerini üstlerinde gün ışığını engelleyen kara bulutlar ile dolaştırırlardı. Uruk-hai ırkını diğer ork türlerinden ayrı tutmak gerekir. Onların derileri siyahtır ve görünüşleri insana benzer. Diğer ork türlerinden daha güçlüdürler. Başlangıçta orklar tarafından köle olarak kullanılmışlardır fakat zamanla yükselmişler ve üstün mevkilere gelmişlerdir. Orklar tünel kazımı ve silah yapımı işlerinde yetenekliydiler; ilaçları acı ama çok etkiliydi. Kirli,kalın giysiler giyer, ağır ayakkabılar kullanır, her türlü güzellikten nefret eder, öldürüp yok etmekten zevk alırlardı. Yay, kargı, sivri ve uzun kılıçlar dahil olmak üzere pek çok silah kullanırlar ama genellikle pala benzeri kılıçları tercih ederlerdi. Warg adı verilen kurtlara binerlerdi. Kan ve çiğ etten hoşlandıkları için diğer yiyeceklerin yanında insanları, elfleri, midillileri ve hatta kendi türlerini bile yerlerdi. Bir çok farklı ork soyu vardır; aralarında işbirliği olmasına rağmen birbirlerinden nefret ederlerdi. Tıpkı efendilerinden hem nefret edip hem de ona tapmaları gibi. Bununla beraber gruplar arasında örgütlenme vardı; Puslu Dağlar Orkları'nın başkenti Gundabad dağıydı. Orkların soy yapısı ya da dişi orklar hakkında fazla bilgi yoktur. Aralarında iletişim kurmak için kaba bir dil yaratmış, Kara Lisan'ı ve Westron'un bozulmuş bir biçimini kullanmışlardı. Yazabilen orklar Cirith'in bir biçimini kullandı. Orklar son olarak Orta Dünya Savaşı'nda Aragorn yönetimindeki birliklere karşı yenilgiye uğramış ve Sauron ile birlikte büyük bölümü yok olmuştur.

URUK-HAİ
Tolkien Evreninde hayali ırka verilen isim.
Melkor'un Valar tarafından boşluğa hapsedilmesinden sonra kötülüğün simgesi olan Saruman'ın yarattığı en etkili yaratıklardan biri de Uruk-Hai'lerdir. Orta Dünya Uruk-Hai adlı ork türü ile ilk kez Güneşin Üçüncü Çağı'nın 2475. yılında karşılaştı. Bu ork türü bir insan kadar uzun boyluydu. Kara derili ve kara kanlıydı. Ve en önemli özellikleri ışıktan korkmamaları ve gün ışığında da en az gece oldukları kadar tehlikeli olmalarıydı. Diğer ork türlerine göre oldukça güçlü ve dayanıklıydılar. Bu nedenle Saruman'ın savaşlarda en güvendiği güçlerden biri haline geldiler.
Üzerlerinde genellikle kara zırhlar olurdu ve uzun kılıçlar kullanırlardı. Bu özellikleri ile kısa zamanda diğer orklar arasında komutan konumuna geldiler ve kendilerinden zayıf ork türlerinden bile daha acımasız ve daha kötü yaratılışlıydılar.
Cüce ırkından olan Gimli, Miğferdibi Muharebesinden önce Rohan kralı Theoden'e Uruk-Hailer hakkında şunları söylemiştir: "Bunlar kafasız orkların kuru gürültüsü değil, bunlar uruk-hai zırhları kalın kalkanları ise geniştir."
Uruk-Hai'nin ilk kullanıldığı savaşta, Gondor insanları büyük bir yenilgiye uğradılar ve Gondor'un başkenti olan Osgiliath'ın taştan köprüsü yıkıldı. Bu olay Osgiliath'ın düşüşünün başlangıcı oldu.
Üçüncü çağda ortaya çıkan Uruk-Hai'ler sadece Sauron'un kırmızı gözünün bulunduğu sancağın emrinde değillerdi. Aynı zamanda kendini Beyaz El ile simgeleyen Saruman'ın da emrinde savaştılar. Yüzük Savaşı'ndaki her savaşta Uruk-Hai'ler ön saflarda savaştılar. Fakat Sauron'un yokedilişi ile birlikte sayıları gün geçtikçe azaldı ve Orta Dünya'da kitleler halinde bir daha görülmediler.

VALAR
Valar (çoğul, tekili Vala) J.R.R. Tolkien'in kurgusal Orta Dünya evreninde, yaratıcı Eru'nun ilk yarattığı ve ona en yakın olan yüce varlıklar. Valar ismi, Elfçe "güç" anlamındaki "vala" kelimesinin çoğullanmasıyla oluşturulmuştur ve "güçler" anlamındadır. İlk kez Yüzüklerin Efendisi kitaplarında bahsedilmişlerdir, ancak J. R. R. Tolkien'in ölümünden sonra oğlu tarafından yayımlanan kitabı Silmarillion'da ayrıntılı olarak anlatılmışlardır.

İNSAN
Westron, Elfçe etkisiyle zenginleştirilmiş ve yumuşatılmış olsa da bir İnsan lisanıydı. Aslında, özellikle de İlk Çağ'da batıya, Beleriand'a gelen Elf Dostlan'nın Üç Hanedanı olan ve Kuzey'deki Karanlık Göç'e karşı Büyük Taş Savaşı'nda Eldar'a yardım eden, Eldar'ın Atani veya Edain yani "İnsanların Ataları" dediği kimselerin lisanıydı.
Karanlık Güç devrildikten sonra Beleriand'ın büyük bir bölümünün sular altında kalıp yıkılmış olması nedeniyle Elf Dostlan'na da Eldar gibi Deniz'i aşıp Batı'ya gitme imkânı bahşedilmişti. Fakat Ölmeyen Diyar onlara yasak olduğu için, bütün ölümlü toprakların en batısı olan büyük ada onlara ayrılmıştı. Bu adanın adı Númenor (Batıil) idi. O yüzden Elf Dostları'nın çoğu ayrılarak Númenor'da yaşamaya başlamış ve burada namlı denizciler ve gemi ustaları olarak büyüyüp güçlenmişlerdi. Açık kumral ve uzun boylu olan bu insanların ömürleri Orta Dünya'daki insanların ömürlerinin üç katıydı. Bunlar Dúnedain dedikleri, insanların Kralları Númenor'lular idi.
İnsan soyları arasında sadece Dúnedain elf dilini bilir ve konuşurdu; çünkü ataları Sindarin dilini öğrenmiş ve yıllarla hafifçe değişikliğe uğrasa da bunu çocuklarına bir irfan olarak aktarmıştı. Ve irfanla uğraşanları Yüksek Elfçe Quenya'yı da öğrenmiş ve buna tüm diğer dillerin üzerinde kıymet vermiş; ünlü, saygın yerlerin ve soylu, büyük şöhret sahibi kişilerin birçoğunun isimleri bu dilden verilmişti. (Örneğin Númenor (ya da tam haliyle Númenore), Elendil, İsildur, Anárion, Elessar yani "Elftaşı" dahil Gondor'un bütün kraliyet isimleri hepsi Quenya dilindendir. Aragorn, Denethor, Gilraen gibi diğer Dúnedain adamların ve kadınların çoğunun ismi Sindarin formundaydı; bunların çoğu şarkılardan ve tarih kitaplarından hatırlanan İlk Çağ'daki (Beren, Húrin gibi) elflerin ve insanların isimleriydi. Az sayıda isim, Boromir gibi, karışık kökenlidir.)Fakat Númenor'luların ana dilleri büyük ölçüde kendi eski insan dilleri olan Adûnca olarak kalmıştı ve mağrur günlerinde krallar ve beyler bu dile dönmüşler, Eldar ile eski dostluklarını hâlâ sürdüren birkaç tanesi hariç, elf dillerini bırakmışlardı. Güçlü zamanlarında Númenor’lular, gemileri için Orta Dünya'nın batı kıyılarında birçok kale ve liman bulunduruyordu; bunların en önemlilerinden biri de Anduin'in ağzına yakın olan Pelargir idi. Burada Adûnca konuşuluyordu; bu dil, daha alt seviyedeki insanların dillerindeki sözlerle karışarak ve buradan Batıil ile irtibatı olan bütün kıyılar boyunca yayılarak, Ortak Lisanı meydana getirmişti.
Númenor'un düşüşünden sonra Elendil Elf Dostları'nı yeniden Orta Dünya'nın kuzey batı kıyılarına götürmüştü. Burada zaten ya tamamen, ya da yarı yarıya Númenor kanı taşıyan insanlar yaşıyor fakat çok azı elf dilini hatırlıyordu. Dúnedain daha ilk başından beri, birlikte yaşadıkları ve uzun bir yaşam, büyük bir güç ve irfan sahibi oldukları için beyleri oldukları alt seviyedeki insanlardan sayıca çok daha azdı. O yüzden diğer halklarla konuşurken ve engin ülkelerinin hükümet işlerinde Ortak Lisan'ı kullanıyorlardı; elf dillerinden aldıkları birçok kelime ile bu dili genişletmişler ve zenginleştirmişlerdi. Númenor kralları sırasında geliştirilmiş olan bu Westron dili dört bir yana, hatta düşmanları arasına bile yayılmış ve gün geçtikçe Dúnedain'ın kendileri tarafından da daha çok kullanılmaya başlamıştı; böylece Yüzük Savaşı sırasında elf dili Gondor halkının çok az bir kısmı tarafından biliniyor, gündelik olarak ise daha da az insan tarafından kullanıyordu. Bunlar daha çok Minas Tirith'te, civarındaki taşrada ve Dol Amroth bağımlı prensliğinin topraklarında yaşıyorlardı. Yine de Gondor ülkesindeki bütün yer ve şahıs isimleri elf formunda ve anlamındaydı. Bazılarının kaynağı unutulmuş ve kuşkusuz Númenor'luların gemilerinin Deniz'den yelken açmasından önceki günlerden kalmıştı. Bunların arasında Umbar, Arnach ve Erech, dağ isimleri olan Eilenach ve Rimmon vardır; Forlong da aynı tür isimlerden biriydi.Batı Toprakları'nın kuzey bölgelerinde oturan insanların çoğu İlk Çağ'da yaşamış olan Edain veya onların yakın akrabalarının soyundan geliyordu. O yüzden bunların lisanları Adûnca ile ilintiliydi ve kimisi hâlâ Ortak Lisan'la benzerlik taşımaktadır. Bunlar Anduin'in üst vadilerinde yaşayan insanlardı: Batı Kuyutorman'da yaşayan Ormanlı Kocoğlanlar; daha kuzey ve batıda bulunan Uzun Göl ve Vadi insanları. Ferah ile Carrock arasındaki topraklardan gelen, Gondor'da, At Ustaları Rohirrim olarak bilinen insanlar. Onlar hâlâ kendi atalarına ait dili kullanıyorlar, yeni ülkelerindeki hemen her yere yeni isimler veriyorlardı; kendilerine Atçanyurt İnsanlan, ya da Eorloğullan diyorlardı. Fakat bu halkın beyleri Ortak Lisan'ı rahatlıkla, hatta Gondor'daki müttefikleri kadar soylu bir tarzda konuşabiliyorlardı; çünkü Westron çıkmış olduğu Gondor'da hâlâ büyük bir zarafetle ve eski usulde kullanılıyordu.
Tamamen yabancı olan, Drúadan Ormanı'nda yaşayan Vahşi İnsanlar'ın lisanıydı. Dunlendingler'in dili de yabancı ya da çok uzaktan akrabaydı. Bu insanlar Ak Dağların vadilerinde asırlar önce yaşayan halklardan arda kalanlardı. Fakat Karanlık Yıllar'da diğerleri Dumanlı Dağlar'ın güney vadilerine çekilmişlerdi; buradan da bazıları Höyük Yaylaları kadar kuzeyde kalan boş topraklara gitmişti. Bunlardan Bree halkı gelmişti; fakat bu, Bree'liler Arnor'un Kuzey Krallığı buyruğuna geçmeden ve Westron dilini kullanmaya başlamadan çok önce olmuştu. Sadece, bu ırktan gelen insanların Dunland'da yaşayanları eski lisanlarını ve örflerini muhafaza etmişti: Bunlar Dúnedain'e düşmanca yaklaşan ve Rohirrim'den nefret eden gizli bir halktı.Onların diline ait, Rohirrim'e verdikleri bir isim olan Forgoil (kelimenin Samankafa anlamına geldiği rivayet edilir) hariç, hiçbir bilgi yoktur. Dunland ile Dunlending, Rohirrim'in onlara verdikleri isimdir çünkü bu insanlar esmer ve kara saçlı insanlardı; yani bu isimlerdeki dunn kelimesi ile "batı" anlamındaki Gri Elfçe kelime Dûn arasında bir bağ yoktur.

CÜCE
Cüceler tamamen ayn bir ırktır. Garip başlangıçları ve insanlar ile elflere neden hem benzeyip, hem benzemedikleri Silmarillion'da anlatılır; fakat bu öyküyü Orta Dünya'nın daha alt seviyedeki elfleri bilmiyorlardı; öte yandan daha sonra yaşayan insanların öyküleri, diğer ırkların hatıralarıyla karışmıştır.Gizemli, çalışkan, uğradıkları haksızlıkları (ve çıkarlarını) kolay kolay unutmayan, değerli değersiz tüm taşlan ve kendi halinde yaşayan şeyleri değil de bir ustanın elleri altında biçim değiştirebilen şeyleri çok seven, genellikle dayanıklı, aksi tabiatlı bir soydu. Fakat kötü yaradılışlı değillerdi; insanların anlattıkları hikâyeler ne derse desin aralarında kendi rızasıyla Düşman'a hizmet eden çok azdı. Çünkü eski insanlar onların zenginliklerini, el ustalıklarını arzularlardı ve iki ırk arasında bir düşmanlık vardı.
Fakat Üçüncü Çağ'da birçok yerde insanlar ile cüceler arasında sıkı bir dostluğa rastlanıyordu; kadim konakları yıkıldıktan sonra yaptıkları gibi, ülkeler arasında yolculuk etmek, çalışmak, alışverişte bulunmak cücelerin yapısına uyduğundan, aralarında yaşadıktan insanların lisanlarını kullanmak zorundaydılar. Yine de gizli gizli (elflerin aksine onlar bunu dostlarına bile gönül rızasıyla açmıyorlardı) yıllarla biraz değişmiş olan, kendi garip dillerini kullanıyorlardı; çünkü bu dil bir masal dili değil, bir irfan lisanı olmuştu; cüceler de bunu geçmişten kalan bir hazine gibi koruyup, bakıyorlardı. Diğer ırklardan çok az kişi bunu öğrenmeyi başarmıştı. Bu tarih kitabında, sadece Gimli'nin arkadaşlarına yer ismi olarak verdiği kelimelerde ve Borukent'teki kuşatma sırasında attığı savaş çığlığında kendini göstermektedir. En azından bu bir sır değildi ve dünyanın ilk günlerinden beri birçok savaş alanında duyulmuştu. Baruk Khazâd! Khazâd aimenu! "Cücelerin Baltaları! Cüceler geldi!"
Öte yandan Gimli'nin ismi, diğer akrabalarının isimleri gibi Kuzey (İnsanca) kökenlidir. Kendi gizli ve "iç" isimlerini, gerçek isimlerini yabancı ırktan kimseye açıklamazlardı. Mezarlarına dahi bu ismi kazımazlardı.



 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol